Hayata dair veya hayatın içinden gelen içeriklerin büyük bir çoğunluğu kullanıcı deneyimi noktasında ilham verici oluyor. Veya algıda seçicilik açısından bana öyle geliyor. Ancak geçtiğimiz haftalarda 3. sezonunu resmen duyuran The Bear bu konuyu merkeze aldığı bölümlere sahip olmasıyla üstüne konuşulması gereken bir dizi.
İç İçe
The Bear, bu yazıyı okuyacakların belirli bir kısmının kuvvetle muhtemel benden çok daha erken tanıştığı bir dizi. Çok ciddi bir popülariteye ulaşan dizinin sürükleyiciliği, görsel dünyası, senaryosu, oyunculuk gibi konulardaki başarısı sayısız ödüle kavuşmasıyla da sabit.
Dizinin temel konusu büyük bir üne ulaşmış ve en iyi restoranlarda çalışan Carmen adındaki genç bir şefin, ailesinde yaşanan büyük bir kayıptan sonra aile restoranını işletmek için şehrine geri dönmesi ve birçok dinamik içerisinde dengelemesi gereken hayatı.
Konu gastronomi olduğunda deneyimin önemi oldukça artar. İyi bir yemek yemek için günlük harcamanın üstüne, yaşanılan semtin ve hatta şehrin dışına çıkılır. Kaliteli deneyimler sık tekrarlanmasalar bile unutulmazlar.
Ancak bu deneyimi sunmak için işin mutfağında çok yoğun bir çaba harcanır. Kalite arttıkça tempo, tempo arttıkça stres artar. Bu noktada Carmen’in macerasını bir ürün yöneticisi olarak da incelemek gerekecek.
Bugün ürün yönetiminin kullanıcı deneyimini direkt olarak merkezine koyan bir hal aldığı da düşünüldüğünde yazı hem kullanıcı deneyimine hem de ürün yönetimine dair bazı şeyleri söylemeye çalışıyor olacak.
İstediklerimizin gerçekleştiği veya kuralları bizim koyduğumuz şirketler/ekiplerde çalışmak her zaman olağan değil. Nitekim şef Carmen kendi ailesinin restaurantını devralıyor olmasına, çok büyük bir üne sahip olmasına rağmen kendi kurallarını koymayı uzun süre başaramıyor. Üstelik yanında en az onun kadar başarılı ve potansiyelli yamağı Sydney de çalışıyor. Ancak işler hiç kolay gitmiyor.
Çünkü müşterilerin o başa geçmeden öncesinde geliştirdikleri ve sağlamlaştırdıkları alışkanlıklar var. Dışarıdan görüldüğünde beğenilsin veya beğenilmesin o deneyim o kullanıcılar için önemli ve bundan vazgeçmek istemiyorlar.
İşin mutfağında da durum farklı değil. Kullanıcılarına, düzene ve restauranta dair -bazısı direkt olarak peşin- birçok hüküm geliştiren çalışanlar için yeni bir düzene uyum sağlamak kolay değil. - Tıpkı bugün yapay zekaya uyum sağlamanın da o kadar kolay olmaması gibi, değil mi?-
Üstelik bazı çalışanların bazı yeterliliklere inanması için daha fazla kanıta ve ikna olmaya ihtiyaçları var. Örneğin Tina, Sydney’in iyi bir şef olduğuna, ekibi bozmaya değil yükseltmeye geldiğine inanmama konusunda uzun bir süre uğraşıp sonrasında yelkenleri indiriyor. (bkz: İkna Edici Tasarım)
Carmen’in aynı zamanda kuzeni de olan ve birbirlerine toksik bağ ile bağlandıklarını çok fazla gördüğümüz Richard eskiye bağlı kalmak, bildiklerine -deyim yerindeyse- iman etmek ve değişmemek için uğraşan bir yapıya sahip. Onun da yeni bir deneyim yaşayarak değişen bakış açısına birazdan değineceğiz ancak öncesinde konuyla alakalı iyi bir makaleye göz atalım.
Geniş Müfredat
The Bear’a benzer çerçeveden bakan bir makale numanshq’da yayınlandı. Diziden çıkarılabilecek dersleri 6 başlıkta inceleyen makaleye göz atmak için linki yazının sonuna eklemiş olacağız ancak bazı konu başlıklarını burada konuşmak da düşündüklerimizi pekiştirecektir.
İlk başta da ifade edildiği gibi dizinin başlamasıyla yeniliğe ve değişime direncin olduğu bir ortama giriş yapıyoruz. Daima yenilikçi bir lider olan Sydney, daima muhafazakar bir lider olan Richard ve uzmanlığından taviz vermeden bildiklerini uygulamayı hedefleyen Carmen arasında uzun bir süre çekişme devam ediyor. Elbette bu çekişmeden ortak bir fayda sağlamak mümkün olmuyor, sonrasında yeni bir strateji izliyorlar:
Karşılıklı bağlılık ve değişken liderlik. Bu, bir ekiple çalışma kültürü geliştirebilmek için her zaman gerekli olduğundan daima akılda tutulması önemli bir strateji.
Çekişmenin yaşandığı noktalardan birisi de müşteri odaklılık. Herkes müşteriye odaklı ancak her birinin müşteriye odaklandığı nokta farklı. Müşteri -bizim için kullanıcı- memnun edilecek ama nasıl? Cevabı belli:
Deneyerek. Elbette rastgele bir deneme değil. Var olan tecrübe ve bilgi setini güncelleyerek, yeniliklerle geliştirerek ve zaman ayırarak. Yeni tarifler, yeni deneyimler için çalışıldığını ve odakta müşterinin olduğunu onlara hissettirerek. (Ekin Erden’in UX/UI Tasarımınızı Geliştirmek İçin Pratik Yapabileceğiniz 15 Web Sitesi’ni derlediği yazısını buradan inceleyebilirsiniz.)
Uzmanlaşma ve deneyimleme gereği sadece kişisel kariyerlerin devamından veya istenilenin yapılabildiği ortamdan çok daha fazlası anlamına geliyor. Kuralları hem kullanıcıyı -müşteriyi- hem de konuyu bilen kişilerin koyuyor olması gerekiyor. Bu gerekliliğin yerine getirilmediği durum elbette hayatın sonu olmayacak ancak eşyanın tabiatına aykırı düşecek. Eşya değişmezse tabiatı değişecek.
Diziden örnek verecek olursak, mutfağa dair kuralları konunun uzmanı olan Carmen’in değil, kendi işine dahi sadece doğal bir yeteneği ve alışkanlığı olan Neil Fak’ın koyması gibi.
Değişim ve gelişim sancılı olduğu kadar keyifli ve birçok örnekte de denk gelebileceğiniz gibi kollektif bir süreç. Bir sistemin iyileştirilebilmesi için parçaların tatmin edici bir kısmının da gelişmesi gerekiyor -nitekim Jakob Nielsen bu nedenle UX profesyonellerini yapay zeka konusunda sorumluluk almaya çağırıyor-. Bu gelişimi dizinin ikinci sezonunda yapılan hamleler sayesinde gözlemleyebiliyoruz ancak fazlası spoiler olabilir ve spoiler hakkımızı alttaki başlığa saklamak daha iyi bir seçenek :)
İlham, Kullanıcı Odaklı Düşünme ve Tasarım
-Bu bölüm spoiler içeriyor-
Dizinin ilk iki sezonunda izlediklerimizden üç lider arasında en net değişimi yaşayanın Richard olduğu gözlemini çıkarabiliriz. Elbette tüm ekip zamanla değişim geçiriyorlar ancak Richard’ın değişimi çok daha radikal yaşanıyor.
Bir sebeple başka bir restoranda staj yapmasına karar verilen Richard, global çapta bir restoranda stajına “çatal temizleyicisi” olarak başlıyor. Belirli bir yaşa gelmiş, yaşamı boyunca hükümler geliştirmiş ve bu hükümlerin doğruluğundan kuşkusu olmayan biri için oldukça zor bir deneyim.
Ancak ekiplerin düzgün çalışabilmesi ve kaliteli bir deneyim sağlayabilmesi için “pis işleri” de birinin yapması gerekiyor. Bu işleri yapmak aynı zamanda liderlik özelliklerinin de bir gelişimi zira sorumluluk bilincini de arttırıyor.
Burada geçen süre içerisinde Richard zor da olsa şunu fark ediyor:
Çalışanların hepsi müşterilerine iyi bir deneyim sağlamaya odaklanmışlar. Bu odaklanma hem zihinsel anlamda bir hazırlığı hem de restaurant için müşteri odaklı bir tasarım yapma gerekliliğini de beraberinde getirmiş.
Müşterilerin hangi içeceği sevdikleri, o gün oraya hangi amaçla geldikleri, alerji geçmişleri gibi tüm detaylara ön hazırlık yapılıyor, servis esnasında anbean kontrol ediliyor ve hem olumlu hem de olumsuz çıktılar adına geliştirmeler sağlanıyor. Tam anlamıyla bir Design Thinking süreci.
Final
The Bear, hem iyi dizi izlemek isteyenler hem de kullanıcı deneyimi, ürün yönetimi gibi alanlara ilgi duyanlar için kesinlikle tavsiye edilmeli. Liderlik, ekip yönetimi, inovasyon, kullanıcı deneyimi, Design Thinking, ekip ve kurum kültürü gibi pek çok noktada iyi fikirler ve ilham verebilir. Numanshq’nun makalesini de bu noktada tekrar hatırlatmakta fayda var.
Öte yandan The Bear’ın ilham verdiği başlıkları daha iyi anlamak ve uygulamak isteyenler için Online Design Thinking Eğitimi olmazsa olmaz nitelikte. Tam olarak bu başlıkları inceleyen, uygulamalar ve geri bildirimlerle pekiştiren bir eğitimi kaçırmak istemeyeceğinize eminiz!
Design Thinking Eğitimi Yeni Dönem Kayıtları Başladı!
5 Şubat - 11 Mart 2024
Tasarım Odaklı Düşünme, ekip içi işbirliğini kolaylaştırırken, insan odaklı projeler ve işler geliştirme sürecine sistematik bir şekilde yaklaşmamızı sağlıyor.